Ana Sayfa Ara

Renault “Renault eco2” yi tanıtıyor...


19 Mayıs 2007, Cumartesi
Renault, çevrenin korunmasına katkıda bulunmak amacıyla ekolojik ve ekonomik araçlar sunma taahhüdü konusunda müşterilerini bilgilendirmek amacıyla “Renault eco2” imzasını lanse etti. Renault’nun faaliyetlerinin çevreye etkilerini azaltmak için sürdürdüğü iddialı politika bazında oluşturduğu bu imza aracın ömür döngüsünün tüm aşamalarını kapsıyor (üretim, kullanım ve ömür sonu). “Renault eco2” imzalı araçlar böylece dünya ölçeğinde üç temel çevre kriterini karşılıyorlar : Bu araçlar, ISO 14001 onaylı bir fabrikada üretilmiştir, CO2 emisyonları km’de 140g’dan düşüktür veya biyoyakıtlarla uyumludur ve ekonomik ömürlerinin sonunda %95 oranında değerlendirilebilir olmalarının yanısıra içerdikleri plastiklerin en az %5’i geri dönüşümlü malzemelerden elde edilmiştir.

Temelde ekolojik olan “Renault eco2” imzalı araçlar aynı zamanda ekonomik olarak da ulaşılabilir araçlardır. Böylece sağlanan teknolojik ilerlemeler en geniş kitlelerin kullanımına sunularak çevre üzerinde önemli bir etki yaparlar. Motorların silindir hacimlerinin azaltılması (TCE 100 bg motor) ve biyoyakıtlar Megane biyoetanol E85, Trafic ve Master biyodizel B30) bu yönelimin somut örnekleridir.

İmza lansman aşamasında öncelikle Renault markasına Avrupa’da uygulanacaktır. Çevrenin korunması Renault için küresel bir amaç olduğundan, daha sonra dünyanın tüm bölgelerine
yayılacaktır.

“Renault eco2” imzası ayrıca çevre konusunda gerçekleştirilen sürekli gelişmeleri simgelemeye yöneliktir. Böylece esas alınan kriterler, bir yandan ekonomik olarak ulaşılabilir kalırken, buna paralel olarak gittikçe daha fazla ekolojik nitelikte olan araçların tüketicilere sunulmasını sağlayacak şekilde aşamalı olarak ağırlaştırılacaktır.

“Renault eco2” ekolojik ve ekonomik araçların simgesi

Renault, 2006 yılından itibaren Renault 2009 Kontratı çerçevesinde kendine çevre konusunda iddialı hedefler saptadı. Bu hedefler faaliyetlerinin çevreye olan etkilerini azaltmak üzere Renault tarafından on yılı aşkın süredir araçlarının ömür döngüsünün tüm aşamalarında (üretim, kullanım ve ekonomik ömür sonu) yürüttüğü girişimler doğrultusunda belirlendi. Bu hedefler aynı zamanda, Renault’nun müşterilerine bugünden itibaren ekonomik olarak ulaşılabilir ve maksimum sayıda modele uygulanabilen teknolojileri sunarak, büyük ekolojik beklentileri karşılama amacına da hizmet ediyor. Renault’ya göre çevre için en büyük kazançlar ancak ekolojik nitelikli araçları geniş kitleler için ulaşılabilir kılmakla mümkün olacaktır.

Ekolojik ve ekonomik kriterlere uygun araçların amblemi olan “Renault eco2” imzası Renault tarafından izlenen çevre yaklaşımını da simgeliyor :

- Bu araçlar ekolojiktir çünkü tasarımları, fabrikada üretimleri, müşteri tarafından kullanımları aşamalarında ve ekonomik ömürlerinin sonunda çevre üzerindeki olumsuz etkileri minimize edilmiştir.

- Ekonomiktirler, çünkü maddi olarak ulaşılabilir araçlardır ve düşük yakıt tüketimleri vardır.

Bu imza aynı zamanda Renault’nun çevreye saygılı ve ekonomik yönden ulaşılabilir bir araç gamını tüketicilere sunma taahhüdünü ifade ediyor.

“Renault eco2” : Denetlenebilir ve ölçülebilir üç kriter

Renault, “Renault eco2” imzasını müşterileri için araçlarının bir çevre göstergesi olarak düşündü. Bu imza, ya bir takım onay belgelerine (ISO 14001) ya da objektif şekilde ölçülebilen özelliklere (CO2 emisyonları veya geri dönüşümlü plastik miktarı) tekabül eden üç kıstastan hareketle tasarlandı.

Ses kirliliğiyle özdeşleştirilebilen gürültü bu aşamada bir kriter olarak ele alınmadı, çünkü halen dünya standartları arasında yer almıyor. Bununla birlikte Renault, Avrupa normlarının (74 dB) 3 desibel altında, yani rahatsızlık limitinin yarısı kadar gürültü yayan çok sayıda modeliyle bu alanda da gerçek bir liderliğe sahiptir.

Bir araç aynı anda aşağıdaki üç kritere cevap verdiğe takdirde, “Renault eco2” imzasını almaya hak kazanır :

- Üretimi ISO 14001 onaylı bir fabrikada gerçekleşmelidir. Bağımsız bir onay kuruluşu (Uluslararası Standardizasyon Örgütü) tarafından verilen bu sertifika, üreticilerin faaliyetlerinin doğal ortam üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için yaptıkları ilerleme ve geliştirme çalışmalarını onaylar. Örneğin, su veya enerji tüketiminin, fakat aynı zamanda görüntü ve ses rahatsızlıklarının veya atmosferik ve sulu ortama atılan atıkların azaltılmasını kapsar. Örneğin, Renault Sandouville (Fransa) fabrikası su tüketimini 7 yılda üçte birine kadar düşürmüştür. 2006 yılında, Renault’nun tüm dünyadaki faaliyetlerinin %90’ından fazlasını oluşturan 39 fabrikası ISO 14001 sertifikasına sahipti. Grubun diğer fabrikaları (Rusya ve Fas) için onay belgesi alma girişimleri halen sürdürülmektedir.

CO2 salınımları 140 g/km’den düşüktür veya Biyoetanol E85 veya biyodizel B30 ile çalışır. “Renault eco2” imzalı araçlar küresel ısınmadan sorumlu başlıca gaz olan CO2’yi az üreten modellerdir. 140 g/km eşik salınım değerine (dizelde 100 km’de 5,3 l ve benzinde 100 km’de 5,9 l’lik yakıt tüketimine eşdeğer) ya bir takım özgün teknolojilerin (örn.:downsizing) kullanımı ile ya da biyoyakıt kullanımı ile ulaşılabilir. Bilindiği gibi biyoyakıt üretimine yarayan bitkiler büyüme süreçleri sırasında atmosferde mevcut CO2’yi emerler (fotosentez). “Kuyudan tekerleğe” adı verilen evrede Biyoetanol E85 için CO2 kazancı benzinli modele kıyaslandığında % 70’lere kadar çıkabilmektedir. Bu kazanç dizel modellerle karşılaştırıldığında biyodizel B30 için % 20 civarındadır.

- İçerdiği plastik malzemelerin en azından % 5’i geri dönüşümden elde edilmiştir. Ağırlıklarının %95’i kullanım ömürlerinin sonunda yeniden değerlendirilecek (geri dönüşüm ve enerji olarak) şekilde tasarlanmalarına ek olarak, ‘’Renault eco2” imzalı araçlar %5 oranında geri dönüşümden gelen plastik ihtiva eder. Örneğin, Clio III şimdiden yaklaşık %10 oranında (20 kg), Yeni Twingo ise %9 (20 kg) oranında bu tür geri dönüşümlü plastik malzeme içeriyorlar. Bu miktar gelecekteki modellerde daha da artacaktır.

“Renault eco2” imzası lansmanında Renault markasına Avrupa pazarlarında uygulanacaktır. İkinci bir aşamada ise imza dünyadaki tüm diğer pazarlara yayılacaktır. Öte yandan, sürekli gelişime eşlik etmek amacıyla, gerçekleştirilen ekolojik gelişmeleri değerlendirmek ve en yüksek düzeyde ekolojik nitelikli bir araç gamı sunmak amacıyla, kriterler zaman içerisinde ağırlaştırılacaktır.

‘’Downsizing’’, ekolojik ve ekonomik bir teknoloji

Geleneksel motorların (benzinli ve dizel) optimize edilmeleri yakıt tüketimlerini ve dolayısıyla sera etkili gaz salınımlarını sınırlamanın en ekonomik yollarından biri olmaya devam ediyor. Renault’nun uzmanlık alanı olan motor ‘’downsizing’’ yöntemi bu iki avantajı bir araya getiriyor. Bu yöntem yeni teknolojilerin (örn. turbo-kompresörün eklenmesi, direkt enjeksiyon, vs…) kullanımı sayesinde performansını koruyarak motor silindir hacminin azaltılmasından ibarettir. Böylece 93 bg güç sağlayan 1,9 l’lik bir dizel motorun yerini bugün daha avantajlı performans / tüketim oranı sağlayan 105 bg’lik 1,5 litre turbo motor almıştır. 1993’de Paris’ten yola çıkan bir Renault 19 1,9 DT 93 bg Montpellier’ye (748 km) 100 km’de ortalama 6,5 l’lik bir tüketimle varabiliyordu (km’de 172 g CO2). Bugün bir Megane 1,5 dCi Venedik’e (1.100 km) 100 km‘de sadece 4,5 l (km’de 120 g CO2) tüketerek ulaşıyor. Bu gelişmelerin ışığında ve araç gamının ortalama emisyonları dikkate alındığında, Renault bugün Avrupa’da CO2 emisyonlarının düşürülmesine en fazla katkıda bulunan üç büyük üreticiden biridir. Renault’nun benzinli motorlarının sonuncusu olan TCE 100, markamızın bu alanda edindiği uzmanlığı açıkça ortaya koyuyor : 1,4 l’lik bir motorun gücü (100 bg) ve 1,6 l‘lik bir motorun torkuyla (145 Nm), 1,2 l’lik silindir hacimli bu blok Clio by Rip Curl versiyonunda karma parkurda 100 km’de sadece 5,9 l tüketiyor (km’de 139 g CO2). Küçük silindir hacminin düşük ataletli bir turbo ile birleşmesi motora düşük devirlerde yüksek bir canlılık sağlıyor. ‘’Owerpower’’ özelliğine sahip turbosu 4500 devir/dk’nın üzerinde 2., 3. ve 4. viteslerde geçici bir güç artışı sağlıyor.

Renault bu uzmanlığını aynı zamanda dizel motorlarına da uyguluyor. Partikül filtreli 1,5 dCi 105 bg motorla donatılmış Megane 100 km’de sadece 120 g CO2 salınımı ile 2005’de Avrupa’da sınıfının zirvesinde yer almıştı. Renault ürün gamının referansı olan bu motor, çok kanatlı değişken geometrili turbo, piyezo-elektrik çok noktadan enjeksiyon, egzoz hattına entegre edilmiş enjektörlü partikülü filtresi, vs… gibi en son teknik buluşlardan yararlanıyor.

Yeni motorlarının geliştirilmesinde Renault tarafından uygulanan ‘’downsizing’’ yöntemi ekolojik beklentilerle (kirleticilerin ve CO2 salınımlarının azaltılması) ekonomik gereksinimleri (yakıt tüketiminin düşürülmesi ve ucuz teknoloji) bir araya getiriyor ve “Renault eco2” imzasının felsefesine tamamen uyum gösteriyor.

Herkesin erişebileceği, biyoyakıtla çalışan araçlar

Renault, biyoyakıtları aynı zamanda CO2 emisyonlarının kısa vadede kontrol altında tutulması için en etkili çözüm olarak görmektedir. Biyoyakıtlar bitkisel kaynaklı olduklarından ekolojik yönden yararlı, yenilenebilir ve değişik bir enerji türünü oluştururken, kendileriyle uyumlu motorların geliştirme maliyetleri sınırlı ve satış fiyatları müşteriler tarafından ulaşılabilir olduğundan, aynı zamanda ekonomik nitelikli araçlardır. Ayrıca biyoyakıtlar fosil yakıtlara enerji bağımlılığını sınırlarlar.

Biyodizel (B30) ile çalışan ticari araçlarına ek olarak etanol (E85) ile uyumlu bir Megane versiyonunu satışa sunun Renault, bu teknoloji üzerindeki taahhüdünü de böylece gerçekleştiriyor. Renault Avrupa’daki müşterileri için iki farklı tür biyoyakıtla çalışan modeller sunan ender markalardan biridir.

Haziran 2007’de, Renault etanol (E85) çalışan 1.6 16v 105 bg motorlu bir Megane versiyonunu piyasaya sunacak. Bu araç Renault’nun Avrupa’da ilk biyoetanol arzını oluşturuyor. Gamda mevcut bloklardan türetilen bu motorlarda, kullanılan yakıt türüne göre otomatik olarak uyarlanmaları amacıyla bazı değişiklikler yapıldı. Bu değişiklikler özellikle yakıt deposu, enjeksiyon sistemi ve yanma odasıyla ilişkili olarak gerçekleştirildi. Bu modeli geliştirmek için Renault 2004 yılından beri, biyoetanol E 100 ile çalışan Clio ve Megane Flex Fuel modellerinin ticarileştirildiği Brezilya’da edindiği uzmanlık ve deneyimlerden yararlandı.

2006 yılı sonundan beri Trafic modeli 90 bg ve 115 bg’lik 2.0 dCi B30 motor ile ve ayrıca Master modeli de 100 bg ve 120 bg‘lik 2.5 dCi B30 motor seçeneği satılmaktadır. Bu modeller özellikle araç filosuna sahip kuruluşlara yönelik olup dizel veya dizel / biyodizel (B30) karışımı ile ayırım gözetmeksizin çalışabiliyorlar. Özel araçlar üzerindeki ilk uygulamalar ise 2008 yılında piyasaya çıkacaktır. Örneğin son Cenevre Fuarı’nda tanıtılan Twingo II biyodizel B30 uyumlu 1.5 dCi 65 bg motor ile üretilerek tüketicinin beğenisine sunulacaktır.

Diğer taraftan, Renault uzun yıllardır 2. nesil yakıtlar üzerinde çalışmaktadır. Bu yakıtlar Doğal gaz (Gas to Liquid), Kömür (Coal To Liquid) veya biyokütleden (Biomass to Liquid) hareketle « Fischer Tropsch » diye adlandırılan bir yöntem aracılığıyla elde edilmektedir. Renault Mart 2006 tarihinden beri araştırmalarını, Avrupa’da Sentez Yakıtları İçin İttifak (ASFE) çerçevesinde, DaimlerChrysler, Volkswagen, Royal Dutch Shell ve Sasol Chevron ile paylaşmaktadır.

Renault 2006 yılında, Renault 2009 Kontratı çerçevesinde elektrikli araçlar, melez modeller ve yakıt pilleri gibi alternatif teknolojiler üzerinde de çalışmalar yaptığını açıkladı. Çevreye bağlı teknolojiler konusunda yürütülen bu araştırma ve çalışmalar Renault’da yeni bir irişim değildir. Daha 1997 yılında, Renault hidrojenle çalışan yakıt piline sahip ilk araç olan Fever’ı tanıtmıştı. Ve son olarak da, kavram model Ellypse Renault’nun otomobillerini sürdürülebilir kalkınma mantığı çerçevesinde tasarlama kaygısının bir örneğini oluşturuyordu.

“Renault eco2” ile ilgili yüksek çözünürlüğe sahip fotoğraflar ve resimler aşağıdaki Internet sitesinden yüklenebilir.

www.media.renault.com > Mediathèque > Innovations > Environnement.

Basınla ilişkiler :
Renault - Basın : Laurent Gerbet : +33.1.76.84.63.36
Internet siteleri : www.renault.com – www.media.renault.com

Biyoyakıtlar ve “Kuyudan Tekerleğe”yaklaşımı

Biyoyakıtlar

Biyo-etanol, biyolojik kütle kökenli kaynakların fermente edilmesi ve damıtılması yoluyla elde edilmektedir. Bu amaçla, örneğin Avrupa’da buğday veya pancar, Brezilya’da şeker kamışı veya ABD’de mısır kullanılabilir. Biyo-etanol, daha sonra, farklı oranlarda benzinle karıştırılır : E5 için %5, E10 için %10, E85 için %85. Brezilya’da satılan Clio 1.6 16v Hi-Flex’te kullanılan ve “Flex Fuel” adı verilen yakıtlarda, bu oran %100’e kadar çıkar.

Biyodizel bir bitkisel yağ metil esteridir. Yağlı bitkilerden, özellikle Avrupa’da kolza ve ayçiçeğinden ve dünyanın başka bölgelerinde soya veya palmiyeden çıkarılan yağ, metanol ile reaksiyona sokulur (transesterifikasyon işlemi). Bu şekilde elde edilen biyolojik dizel, motorin ile karıştırılır. Motorin içindeki biyolojik yakıt oranı %30’a vardığında, söz konusu yakıta B30 adı verilir.

Sentetik biyo-dizel (veya 2’inci nesil biyolojik yakıt), doğal gazdan (Gas To Liquid), kömürden (Coal To Liquid) veya biyolojik kütleden (Biomass To Liquid) hareketle Fischer Tropsch yöntemiyle elde edilir. Renault, Avrupa’da Sentetik Yakıt (ASFE) Kullanımı için İttifak çerçevesinde Daimler Chrysler, Volkswagen, Royal Dutch Shell ve Sasol Chevron ile birlikte bu ikinci kuşak biyo-yakıtlar üzerinde çalışmaktadır.

“Kuyudan Tekerleğe” prensibi

“Kuyudan Tekerleğe” adı verilen global yaklaşım CO2 salınımlarının azaltılması yönünden biyoyakıtların fosil menşeli yakıtlara kıyasla üstünlüklerinin daha iyi anlaşılmasını sağlar. Bu yaklaşımda, akaryakıtın üretiminden aracın kullanımı sırasındaki tüketimine kadar neden olduğu CO2 salınımlarının komple bir bilançosunun çıkarılması mümkün olur.

Fosil yakıtlar söz konusu olduğunda, CO2 salınımları petrolün üretimi (çıkarma ve rafinaj) ve nakliyesi aşamalarında, ve aracın kullanımı sırasında meydana gelmektedir. Bitkilerden itibaren elde edilen biyoyakıtlar için, bitkinin büyüme süreci boyunca emdiği CO2 miktarının (fotosentez olayı) biyoyakıtın üretimi ve taşınması aşamalarında, ve aracın kullanımı sırasında yayılan CO2 ‘den düşülmesi gerekir. Biyoyakıtların üretimi için yerel kaynakların kullanımı da akaryakıtın dağıtım bölgelerine kadar deniz veya kara yolu ile nakliyesine bağlı CO2 salınımlarının sınırlandırılmasını sağlar.

Dolayısıyla biyoyakıtların genel bilançosu fosil menşeli yakıtlarınkinden çok daha avantajlıdır. Örneğin, bir benzinli motorla karşılaştırıldığında, CO2 atıklarının azaltılması, kullanılan bitkisel kaynağa göre, örneğin biyoetanol durumunda %70’e kadar çıkabilir. Dizel motorlarla biyodizel karşılaştırıldığında ise %20’ye ulaşır.